KARDANYA adlı öyküm Devamı
Sanatın Doğuşu Üzerine

Sanat ve Estetik

                                      AlimeMitap  - (31.05.1995)

Sanatın Doğuşu Üzerine

Sanatsal yaratıcılığın kökleri, insanlığın toplumsal tarihinin derinliklerine uzanır. Sürüler halindeki yaşamdan toplumsal yaşama geçmeye başladığında insanlar, dünyayı estetik algılayabilme ve sanatsal faaliyette bulunabilme yeteneğini kazan­maya başlamışlardır.

İlkel toplum aşamasında insan toplulukları homojen bir yapı­daydı. Bireyler birbirine benzer özellikler taşımaktaydı. Sınıflar, katmanlar yoktu. Önemli olan, topluluğun ortak çıkarlarıydı. Doğa karşısında güçsüz olan insanlar, bu toplu yaşam düzeni içinde sımsıkı bağlarla birbirine bağlıydı. Topluluğun dışına atılıp tek başına kalmak bir felaketti, adeta ölmek demekti. Bu dönemde “sanat”, insanların doğayla, vahşi hayvanlarla baş edebilmelerini sağlayan top­lumsal bir eylemdi. Dans, ritmik ezgi, büyü törenleri gibi eylemlere topluluğun tüm üyeleri katılırdı.

İlkel toplum insanı vücudunu, yüzünü boyalarla, döğmelerle süslerken de kendi kabilesine bağlılık duy­gusunu pekiştirmek ve diğer kabilelerin üyelerinden farklı görünmek çabası içindeydi. Güzel ve çekici görünmek gibi estetik kaygılar söz konusu değildir. Burada, İlkel toplum insanını çağdaş insandan ayıran şey, bireysel zevklerin değil topluluğun ya da kabilenin genel ilkele­rinin belirleyici olmasıdır.

Sanatın ortaya çıkışında emek çok büyük rol oynamıştır. El ve dil gibi tüm insan bedeni de çalışma süreci içinde gelişmiştir. "Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü'' adlı yapıtında Engels şöyle yazıyor:

"İlk çakıl taşının insan eliyle işlenerek bıçak haline gelmesi için öylesine uzun bir zamanın geçmesi gerekmiştir ki, bizim tarih dediğimiz zaman bunun yanında hiç kalır. Ama zorunlu adım atılmış, insan eli özgürleşmiştir, bundan böyle de yeni beceriler edinecek, bu yolla edinilen büyük el yatkınlığı insan soyundan soyuna geçerek, gittikçe artacaktır.

Onun için emeğin sadece bir organı değil, ama aynı zamanda bir ürünüdür el.

Engels aynı yapıtında, “İnsan eli mükemmellik derecesine ulaşabilmiş, Raffael tablo­larını, Thorvald heykellerini, Paganini müziğini mucizevi şekilde ortaya koyabilmiştir” der.

Bir yapıtın sanat eseri olduğuna dair en belir­gin işaret, içinde taşıdığı ve iletmeye çalıştığı "kendine özgü sanatsal bildirim” dir.  Bu noktada şunları sormadan edemiyoruz: İnsanoğlu böyle bir bildirime niçin ve ne zaman gereksinim duymuş olabilir ve bu gereksinimi karşılama yeteneğini nasıl kazanmıştır,

Bunun için insanın öncelikle gerçekliği sanatsal olarak algılayabilme ve düşünce gücüyle hayal edebilme yeteneğini kendinde oluşturması gerekiyordu. "İmgesel düşünme yeteneği" doğa vergisi değildir; doğrudan doğruya görme ya da işitme olayı değildir; İnsan bilin­cindeki karmaşık bir sürecin sonucudur.

İnsanlık tarihinde, en eski sanat yapıtları arkeologlar tarafından ancak üst paleolitik katmanlarda bulunmuştur. O çağlardan binlerce yıl önce de insanoğlu yaşıyordu ama sanat henüz ortaya çıkmamıştı. Çünkü insan bilincinde, algıları genel tasarımlara dönüştürmek için gerekli karmaşık mekanizma henüz oluşmamıştı.

İlkel toplum aşamasındaki sanat yapıtları (mağara resimleri, heykeller) incelendiğinde, bunların “doğaya bakılarak” değil, bellekten yapıldığı bilimsel olarak saptanmıştır. Demek ki “sanatçı”, doğrudan doğruya gözüyle gördüğü somut nesnelerin basit bir kopyasını yapmamış, kendi düşünce gücüyle hayal etme yeteneğini kullanarak “genel tasarımlar" oluşturmuş ve buradan yola çıkmıştır. Ancak, bu resimlerin ve heykellerin (günümüzdeki anlamıyla) birer sanat yapıtı ortaya koyma amacıyla ve düşüncesiyle yapılmadığı açıktır. Zorlu doğa koşullarıyla ve vahşi hayvanların avlanması gibi güçlüklerle baş edebilme kaygısıyla ya da av öncesinde hayvanlar üzerinde büyü etkisi yaratmak amacıyla yapılmış olabilecekleri düşünülmektedir.

 

Marx, gelişmemiş toplumsal bir dönemin zamanla koşullanmış sanatını "insanlığın bir anı" olarak görmüş, bu sanatın, tarihsel anın ötesinde bir etkisi, sürekli bir çekiciliği olabileceğini belirtmiştir

Bugün bizleri tarih öncesi mağara re­simleri karşısında heyecanlandıran, sanatın “bir gerçeği yansıtma niteliği”dir.

_____________________

Yararlanılan Kaynaklar:

KAGAN, Estetik ve Sanat, E.FISHER, Sanatın Gerekliliği. Devamı
"Topuklu Ayakkabı" başlıklı yazım Ateş Çiçekleri adlı kitabımda yer alan yazılarımdan Topuklu Ayakkabı, bir çocukluk anımdır...
Devamı
"Güneşe Yükselen" adlı yazım Devamı
DÜŞ Gözlerimi açtığımda ter içindeydim. Etraf karanlıktı. Saatin fosforlu ibreleri 4.15’i gösteriyordu. - Şükürler olsun. diye mırıldandım; olup bitenler yalnızca bir ‘düş’müş. Devamı
YABANCILAŞMA ÜZERİNE " Binlerce yıl önce, mitolojik çağlarda doğayla içiçe olan, varlığını doğanın bir parçası gibi hisseden insan, zamanla gelişerek benliğine kavuşmuş; “insan” Olmanın bilincine varmış fakat bu kez de kendini “bir başına”, yapayalnız bularak, eski mutlu günlerini bir rüya gibi sisler ardında yitirmiştir." Devamı
"SANAT ve ESTETİK"- Gazete köşe yazılarım (1995-1996) !995-1996 yıllarında İzmir'de yayınlanmıs olan DEMOKRAT SÖYLEM gazetesinde "Sanat ve Estetik" başlığı altında çıkmış olan köşe yazılarım bilgisayar ortamına aktarıldıkça, bu sayfada yer alacak. İlk yazıyı ilginize sunuyorum. Devamı
ANI - " Tabutluk'ta Bir İbrahim" MESELE Dergisi'nin 2009 Ekim sayısında yayınlanmış olan yazım. Devamı
KORAL'IN ANISINA... “Yaşam bize çirkin yüzlerini gösterse de, doğanın güzel çiçeklerini toplayıp masamızın üstüne koymasını biliriz.” Devamı
Cumhuriyet Gazetesi'nde (14 Kasım 2009'da) yayınlanan yazım: "Allianoi, Yortanlı Barajı'na Kurban Edilemez" "Allianoi, bir insanlık mirasıdır. Bugüne değin açmış olduğumuz 12 ayrı dava sürmektedir. Hukuksal süreç devam ederken bir oldubittiyle Allianoi’nin sular altında bırakılması, yetkililer için büyük bir sorumluluk doğuracaktır. Bu yanlışa düşmeyeceklerini umut etmek istiyoruz." Alime MİTAP Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü Devamı