Birgün


BİRGÜN PAZAR


'İÇERİDEKİLERDEN DIŞARIYA TAŞAN ACI'
19:53 09 Eylül 2007
HÜLYA SOYŞEKERCİ

»12 Eylül 1980 karanlığının sorgulanmaya başlandığı bir dönemdeyiz, ilk olarak 1988'de Belge Yayınlarından çıkan ve şu günlerde yeni basımı gerçekleştirilen "Eylül Karanlığından" adlı katalog çalışmanız hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? Bu çalışmanız nasıl bir özyaşamsal süreçten geçerek oluştu? Yaşantılarınız karakaleminize ve fırçanıza ne şekilde yansıdı? Açıklayabilir misiniz?

12 Eylül'den bir kaç ay sonra arkadaşlarımızla birlikte gözaltına alındık. Altmış gün Ankara'da "DAL" denilen işkence merkezinde, bir hücrede kaldım. Geceyle gündüzü ayırdedemediğimiz bir yerdi. Orada ne kadar kaldığımı, cezaevine sevkedilirken düzenlenen tutanaktaki tarihten anlayabilmiştim.. DAL'da, siyasi tutuklulara yapılan işkencelere tanık oldum. Daha sonra Mamak Askeri Cezaevi'ne sevkedildim. Toplam on dört ay süren tutsaklığımın ardından salıverildim. Çıktığımda oğlum iki buçuk yaşındaydı. Sonradan Mahkeme'de beraat edecektim ancak eşimin tutsaklığı sürdüğü için cezaeviyle (görüşçü olarak) bağlantımız devam etti. Görüşe her gidişimizde birçok üzücü olaya tanık oluyorduk. Bunları içime sindiremiyor; anlatmak, şikâyet etmek, başkalarıyla paylaşmak gereğini duyuyordum. Bu duygular içindeyken,i986'da, çocukluktan beri ilgi duyduğum resme yöneldim. Kadir Ata ve Fahir Aksoy atölyelerinde çalıştım bir süre. Hocalarımın beni yüreklendirmesiyle , resim yapma konusunda cesaretim arttı. Belleğimdeki sahneleri tuvale aktarmaya başladım. Bir yıl içinde "EYLÜL KARANLIĞINDAN" sergisini oluşturacak olan tablolar ortaya çıktı.

»İlk basımın önsözünde Vedat Günyol, "Kitaptaki resimlere topluca bakarsak diyebiliriz ki, içerdeki-lerden dışardakilere taşan bir acı karşısındayız.... Ana kucağında bir çocuk. Dipte bir asker silueti seyirci durumunda. Torununa sarılmış bir nine. Gözleri bağlı bir adamı ite kaka çekiyor askerler. Bir de idam edilmiş bir adamdan geride kalan eşyalar: Bir kol saati, bir gözlük, ayakkabıları... Kolları çengellere bağlı bir kız. Dikenli teller önünde ağlayan bir kadın." Öyle etkili betimlemiş ki Vedat Günyol, resmin yazıyla yorumu ancak bu denli başarılı olabilir diye düşündüm. Bu ayrıntılarda neler gizli, hangi trajediler yansıyor bu resimlerde?

Değerli yazar Vedat Günyol, resimlerden çok etkilenmişti. "Artakalanlar" adlı desenin konusu, idam edilen ya da işkencede ölen bir tutsağın geride kalan giysileriydi. Serginin en dokunaklı resimlerinden biriydi. Eylül karanlığında, o toz duman içinde kimbilir kaç aileye çocuklarının yalnızca giysileri gönderilmişti... Kapak'ta yer alan portre için de Önsöz'de şunları yazmıştı Vedat Günyol: " Bütün bu resimler içinde bir tanesi var ki olağanüstü: Gözleri bağlı bir güzel insan. Yüz çizgilerinin güzelliği mi dersiniz, direnç dolu onurlu tutumu mu; güzelin güzeli bir portre bu. Ben buna 'Gözleri bağlı Prometheus' diyorum." İnsanlık tarihinin harcı, acılarla karılmış. Kim kurulu düzene karşı çıkar, zorbalara kafa tutarsa; özgürlük ve adalet peşinde koşarsa, en ağır işkenceleri göze almak zorunda. Mitolojideki Prometheus ile 12 Eylül sonrasında cezaevlerine doldurulan binlerce devrimci, yurtsever benzer yazgıları paylaşıyor.

»12 Eylül'ün ilk görsel sanatsal protestosu olarak nitelendirilen "Eylül Karanlığından" adlı yapıtınızın ilk basımı, Mayıs 1988'de yapılmış. İkinci basım için on dokuz yıl beklemenizin nedenini merak edenler olabilir.

12 Eylül, toplumda büyük bir travma yarattı. 1988'de sergilere gelenlerden bazıları gözyaşlarına boğuluyorlardı. Fenalık geçirenler oluyordu. 12 Eylül depremi, toplumu derinden sarsmıştı. Bu üzücü anıları sık sık insanların önüne koymak; o günleri anımsatmak ne derece doğru olurdu? Günümüzde artık daha serinkanlı bir tutumla bu konu konuşulmaya başlandı. Bazıları şu görüşü öne sürüyor: 12 Eylül dönemi kapsamlı olarak ele alınıp irdelenmelidir. 12 Ey-lül'le derinliğine yüzleşilmelidir. Aksi halde toplum, yaşadığı büyük travmayı atlatamaz. Eylül Karanlığından Kataloğu'mun, (bu çabalara bir katkısı olabileceğini düşünerek), ikinci basımının yapılması için, bugünlerin uygun bir zaman olduğunu düşündüm.

»Katalogun ikinci baskısının önsözünde,"Bu kitabımı, 12 Eylül'ün zulmü altında yaşamlarını yitirmiş olan; hayatta kalmış olsalar da, bu kâbus nedeniyle yaşamları kararmış olan bütün devrimcilere ve cezaevi kapılarında yıllarca çile çeken ailelere armağan ediyorum" diyorsunuz. Bu çok etkileyici. Aynı önsözde Uğur Mumcu ile ilgili bir sergi anınızdan da söz ediyorsunuz . Bu anıyı okurlarla paylaşır mısınız?

Uğur Mumcu, Ankara'da açılan sergime gelmişti. Kızılay'da, Cenan Bıçakçı'nın Oluşum Sanate-vi'nde, 12 Eylül 1988'de, (12 Eylül'ün sekizinci yıldönümünde) açmıştık bu sergiyi.

Özellikle bir tablomun karşısında, diğerlerine göre daha fazla kalmış; sergi boyunca birkaç kez daha gelip, bu resmi üzgün ve düşünceli, uzun uzun seyretmişti. Ana, oğul kucaklaşmasını konu alan "Kucaklaşma" adlı yağlıboya çalışmamdı bu. Onu satın almak istedi. Başkasına söz verdiğimi söyledim. Anlayışla karşıladı.

Bu gelişlerinden birinde, o zaman sekiz yaşında olan oğlum, bir fotoğrafını çekmek üzere makineyi aldı. "Gülümse, gülümse" diyerek, neşeli bir pozunu yakalamaya çalıştı. Uğur Mumcu'nun EYLÜL KARANLIĞINDAN'ın ikinci baskısında yer alan resmi, o günün bir anısıdır.

»Yeni kuşaklar ve 12 Eylül konusunda neler düşünüyorsunuz?

Kitabın ikinci baskısı için hazırlık yaparken. Dikili sergimin (1988) izlenim defterinde, on yaşında bir çocuğun yazdıkları dikkatimi çekmişti. Tekrar okuduğumda, gördüm ki, küçükken annesiyle birlikte, tutsak olan babasının ziyaretine gitmiş. Adı Senem olan bu küçüğün yazdıkları şöyleydi: "Haksız yere hapise giren bir baba ve kucağında çocuğuyla onu ziyarete gelmiş bir anne. Anne bucak bucak dolaşıyor, her yerde babayı arıyor. O hapise girince yalnız kalıyor ve tüm dünyaları yıkılıyor. Bunlar benim başımdan geçti. Bunu yapanlardan nefret ediyorum. Onlar haksız yere aileye üzüntü veriyor. Teşekkür ederim. Yaşım: 10/ Senem Uygun/30.7.1989- Dikili "Bu içtenlikli, sıcacık satırları yazan Senem' i araştırdığımda, avukat olduğunu öğrendim. Hesabıma göre, yirmisekiz yaşındaydı. Onu telefonla aradım. Eylül Karanlığından'ın ikinci basımında, bu satırlarına yer vermek istediğimi söyledim. "Bundan gurur duyarım " dedi, coşkulu bir sesle. Avukatlığı seçmesinde, çocukken yaşadıklarının etkili olup olmadığını sorduğumda, "Evet, kesinlikle" dedi. Bu çocuklar, 12 Eylül çiçekleriydi. 12 Eylül, onların yaşamını derinden etkiledi. Meslek seçimlerinde bile belirleyici oldu. Gene Dikili sergisinde, İnan isimli lise öğrencisinin yazdıkları, beni çok etkilemişti: "Eylül'den sonra gelen dokuz yıl içinde insanlar, acılar, yıkımlar, korkular ve baskılar yaşadılar. Bugün bu "Eylül Karanlığı" ndan sıyrılamamayı yaşıyoruz. Acaba ışık, umudun o parlak ışığı biz "12 Eylül sonrası kuşağa" hiç görünmeyecek mi? Bu umudu yaratmaya olan katkılarınızdan dolayı teşekkürler. İnan Öner / Lise öğrencisi /1989- Dikili Sergisi" Şimdi yirmi yaşlarında olan gençlerin pek çoğu ise, o dönemi yeterince bilmiyor. Bu, onların suçu değil. 12 Eylül hakkında, uzun yıllar konuşulmadı. Üzerine siyah bir perde örtüldü adeta.

Alime Mitap kimdir?

SALİHLİ'DE doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset ve İdare Bölümü'nü bitirdi.1986-87 yıllarında, Kadir ATA ve Fahir AKSOY atölyelerinde resim çalıştı. İlk sergisini 1988'de İstanbul'da açtı. Bu sergide yer alan tablolar .Belge Yayınevi'nce 'EYLÜL KARANLIĞINDAN' adı altında bir katalog olarak yayınlandı. Sanatçının, 12 Eylül dönemindeki siyasi tutsaklıklar ve cezaevleri sürecinde, doğrudan yaşamış olduğu ya da tanık olduğu olaylara ilişkin izlenimlerini içeren bu resimleri, önce İstanbul'da, daha sonra Ankara'da ve Dikili Festivali'nde; yurtdışında, Almanya, Fransa, İsviçre ve Hollanda'da çeşitli kentlerde sergilendi. 1990 yılı Kasım ayında, aldığı davet üzerine Strasbourg'da düzenlenen 'Türkiyeli Sanatçılar Karma Sergisi' ne katıldı. Resimleri, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli kurumlarda ve bazı özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Mitap, 1990-2005 yılları arasında, Bornova Belediyesi Sanat Danışmanı olarak görev yaptı. Çok sayıda kültür etkinlikleri düzenledi. Deneme, öykü ve desenleri ile 'Tarih Boyunca Sanat' başlığı altındaki yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlandı. 'Eylül Karanlığından' Kataloğu'nun yanı sıra, kültür etkinlikleri dokümanlarından yararlanarak hazırladığı 'Kitap Günleri' adlı derlemesi yayınlandı. Ayrıca, John Stuart Mill'in 'On Liberty' (Özgürlük Üstüne) adlı kitabının çevirisini yaptı. 2004-2005 yıllarında Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi ikinci Başkanı olarak görev yapan Mitap, 2005 yılında Çiğli Belediyesi Kültür Müdürlüğü'ne atandı.